#ama akıllı adamlar
Explore tagged Tumblr posts
Text
ay ne güzel stadyumda maç izledikten sonra arkalarından bıraktıkları çöpleri topluyorlar - denilen millet, okyanusa 1 milyon ton nükleer atık boşaltıyor.. 10/10 ülke
#ama metroda herkes kitap okuyor#ama akıllı adamlar#ama çöplerini topluyorlar#ama ama ama#neyse Allahtan sonun sonundayız#çok bir şey kalmadı#biz de hızlandırıyoruz o ayrı
10 notes
·
View notes
Text
Benim Bilgilerim Kime Ait
✍🏻 Nizamettin Karadaş
https://www.gundemarsivi.com/benim-bilgilerim-kime-ait/
Benim Bilgilerim Kime Ait
Senaryo
Bir güvenlik kamerasının gözünden bir süpermarket kasasını görüyoruz. Bir kadın müşteri kartını kasanın arkasındaki çalışana uzatıyor. Aynı anda garip bir uğultu duyuyoruz.
Anlatıcı:
Müşteri kartı mı kullanıyorsun?
Kasiyer kartı tarıyor. Rimsky-Korsakov’un Flight of the Bumblebee’sinin heyecanlı sesleri başlıyor. Süpermarket üniformalı düzinelerce adam bir anda beliriyor, bahçe cüceleri kadar küçük, sanki hızlı çekim yapıyorlarmış gibi doğal olmayan bir hız ve telaşla kadının etrafını sarıyorlar.
Sahneyi yakınlaştıralım: Müşteriyi taciz ediyorlar, alışveriş arabasına tırmanıp içine giriyorlar, omuzlarına atlıyorlar, egzotik bir böceği inceleyen bilim insanları gibi büyük boy gözlüklerle ya da büyüteçlerle kadını inceliyorlar. Giderek gerginleşen bir müzik eşliğinde alışveriş arabalarını karıştırıyorlar. Her ürünü inceliyorlar. Panolara ve tablet bilgisayarlara not almakla meşguller. Garip bir şekilde, kadın bunların hiçbirini fark etmemiş gibi görünüyor. Kayıtsızca kartını alıyor, ödemesini yapıyor ve alışveriş arabasını itiyor.
Konuşmacı:
Süpermarket senin verilerini kullanıyor.
Kulağında cep telefonuyla işlek bir caddede yürüyen genç bir kıza geçiş. Kendi kendine gevezelik etmekte, gülmekte, elini saçlarında gezdirmektedir. Onu takip eden ve uyuşturucu almış böcek sürüsü gibi üzerinde gezinen hiperaktif, renkli adam sürüsünü fark etmez. Dalgıç kıyafeti gibi renkli tulumlar giyiyorlar. Dev gözlükler ya da fütüristtik görüş cihazları aracılığıyla kızı tepeden tırnağa inceliyorlar.
Anlatıcı:
Sen bir cep telefonu kullanıyorsun.
Tablet bilgisayarında bir şehir haritası üzerinde kızın rotasını izleyen bir adama flaş geçiş yapılıyor. Yol boyunca çeşitli noktalarda küçük kırmızı alanlara bilgi yazan başka bir adama geçiş yapılır – yüzler, isimler, tarihler, numaralar. Vınlayan melodi yeni bir gergin doruğa ulaşır.
Konuşmacı:
Telefon şirketi senin verilerini kullanıyor.
Kız alıştırılmış parmaklarıyla telefonunun dokunmatik ekranını kullanıyor.
Anlatıcı:
Ve sadece onlar da değil. Akıllı telefonundaki uygulamalar da tam olarak ne yaptığını biliyor.
Daha renkli figürler sürüye katılır. Bir cesede saldıran kurtçuklar gibi kızın üzerine üşüşüyorlar. Gömleğinin altına giriyorlar, göğüs dekoltesine giriyorlar ve eteğini kaldırıyorlar. Notlar alıyor, karalıyor, yazıyor, çiziyor, daktilo ediyorlar. Kız kargaşanın içinde zar zor görünüyor.
Bilgisayar ekranının önündeki bir adamın mavimsi ışıklı yüzüne – ve omuzlarının ve kollarının etrafında iri bitler ve keneler gibi toplanmış, alacakaranlıkta monitöre bakan düzinelerce başka küçük erkek yüzüne.
Onlar hevesle not alırken yavaş zoom yapılıyor.
Anlatıcı:
İnternette asla yalnız gezinemezsin. Veri toplayıcılar sürekli seni gözetliyor.
Bir pazara geçiş: Stantların üzerinde şirket logoları ve tanınmış (internet) şirketlerini andıran ama onlara tam olarak benzemeyen yazılar asılı. Bunların altında, renkli tulumlar giymiş komik küçük adamlar, mal kasalarının arasında çılgınca zıplıyor, çılgınca el kol hareketleri yapıyor ve onları satışa sunuyorlar.
Kasaları yaklaştırdığınızda artık malları tanınabiliyor: Elma ya da portakal gibi düzgünce istiflenmiş d��z ahşap kasalardan binlerce canlı insan kafası müşterilere sırıtıyor, göz kırpıyor ve birbirleriyle sohbet ediyor! Bir kamera takip görüntüsü, her bir alnın üzerinde bir fiyat, isim, yaş ve diğer ayrıntıların yazılı olduğunu gösteriyor. Ekstra tabelalar toplu indirimler ve özel teklifler vaat ediyor. Bazı tezgahlarda sadece kadın, bazılarında sadece erkek, bazılarında yaşlı, bazılarında genç, Avrupalı, Asyalı… hepsi var.
Uzaklaştırma: Takım elbiseli erkekler ve kadınlar stantların önünde koşuşturuyor. Kontrol ediyorlar, tartıyorlar, düşünüyorlar. Parıldayan müzik eşliğinde çılgınca pazarlık yapıyor, para dolu sepetleri komik küçük adamların başlarının üzerinden geçiriyorlar. Karşılığında, köle pazarındaymış gibi birbirine zincirlenmiş insanlardan bazılarını teslim edip uzaklaşıyorlar.
Konuşmacı:
Birkaç yıl içinde, gezegendeki en büyük veri toplayıcıları dünyanın en zengin ve en değerli şirketleri haline geldi. Senin verilerin ile!
Şimdi müzik değişir, keman ve üflemelilerin dramatik bir senfonisine dönüşürken, bir yığın basit fikirli, geveze kafa sallanmaya başlar.
Bir kafaya zoom yapılır: kafa kendini yığından kaldırıyor, boynu görünüyor, omuzları diğer gövdelerin arasında itişerek onları kenara itiyor.
Anlatıcı:
Verilerinin ne olacağına yalnızca bir kişinin karar vermesi gerektiğine inanıyorum: Sen!
Uzaklaştırma: Şimdi diğer kafalar da onun örneğini takip ediyor, bütün insanlar kıvranarak dışarı çıkıyor. Diğer kafalar şaşkın bakışlarla, “Ahhh!”lar ve “Ohhh!”lar ile eylemi takip ediyor.
Komik tüccarlar artık komik değiller, heyecanla insanları kutularına geri itiyorlar. Boşuna.
Zafer trampeti sesleri eşliğinde, ilk kurtulanlar mücadele ederek sokağa çıkıyorlar. Görünmez kirlerden sıyrılıp kendilerini silkeliyorlar.
Konuşmacı:
Verilerinin tekrar sana ait olmasının zamanı geldi! Sen, kendine ait olmalısın!
Trampet: Ta-taa! Yeni yumurtadan çıkmış bir kadına geçiş; alnındaki fiyatı siliyor ve dik yürüyüşle, dalgalanmış saçları ile kalabalığın içinde kayboluyor.
Anlatıcı:
Bu arada, veri ahtapotlarının parçalanması gerektiğine inanıyorum!
Son
Bu senaryoyu 2010 senesinde bir sonbahar gecesinde birkaç sayfa kağıda karalamıştım. O zamanlar bilgisayarla çalışmayı çok severdim. Bilgisayarların teknik özelliklerini çok iyi bilirdim ve her türlü teknik gelişmeleri yakından takip ederdim. Ancak o günlerden bugüne kadar her şey o kadar çok ve hızlı gelişti ki takip etmesi zorlaştı artık. Aletlerin teknolojisi artık arka plana düştü ve yazılımlar ve onların sayesinde üretilen yapay zeka sistemleri olağanüstü önem kazandı. Bu trend gün geçtikçe daha da önem kazanmaya devam edecek. Çünkü yazılımlar birkaç sene öncesine kadar kullanıcıların işlerini ve ihtiyaçlarını kolaylaştırmak amacında üretilirken, şimdi ise ağırlıklı olarak kullanıcının verilerini toplayıp onları ticaret ürünü olarak pazarlayabilmek için tasarlanıyor. İşte burada her birimizin özeli ve özelliği ticaret malı olmakla beraber hepimiz iliklerimize kadar analiz ediliyoruz.
***
Güç ve değer
“Bırakın verilerimi toplasınlar. Benim saklayacak bir şeyim yok.”
Mahremiyet sadece karanlık sırlardan ibaret değildir. Mahremiyetten bahsettiğimizde aynı zamanda güçten de bahsetmiş oluruz. Güç, kişinin kendi çıkarlarını savunabilme yeteneği olarak tanımlanır. Kendi düşüncelerinizi ve çıkarlarınızı geliştirirsiniz.
En azından uyum sağlama baskısından özgür olduğunuz alanın inzivasında; bireysel kimliğinizi geliştirdiğiniz alan: özel alan. Mahremiyeti olmayanlar, sürekli izlenenler, sayısız deneyin de gösterdiği gibi, uyma baskısına maruz kalırlar. Gözetim bireyselliği bastırır.
Mahremiyet her zaman bir güç göstergesi olmuştur ve hala da öyledir (halk toplu yatakhanelerde uyurken, seçkinler kendi odalarında uyurlardı).
Burjuvazinin 19. ve 20. yüzyıllarda büyümesiyle birlikte, güç dengesi tarihsel olarak hükümdarlardan her bir vatandaşa doğru kaymıştır. Çok sayıda demokrasi ortaya çıktı. Güçteki bu değişime paralel olarak, mahremiyetin güç unsurunun küçük bir elitin ayrıcalığı olmaktan çıkıp kutsal bir insan hakkı haline gelmesi tesadüf değildir. Dolayısıyla mahremiyet, “yalnız bırakılma hakkı”ndan öte, iktidarın bir işareti ve koşuludur. İktidardakiler için, herkes için mahremiyet bu nedenle bir tehdittir.
Otoriter rejimler bunu her zaman bilmiştir. Bu doğrultuda, mahremiyeti genellikle güç kullanmanın en ilkel biçimi olan zor kullanarak yok ederler. Ancak güç pek çok farklı şekilde kullanılabilir. Demokratik toplumlarda en zarif ve yaygın olanı, bir gruba veya topluma empoze edilebilen ve üyelerinin bağlı olduğu kurallar ve yapılar yoluyla iktidardır. Michel Foucault buna “yönetimsellik” adını vermektedir. Bu kurallar demokratik süreçte politikacılar tarafından – yani en iyi durumda hepimiz tarafından – ve yenilikçilik yoluyla piyasa kurallarını yeniden tanımlayan şirketler tarafından şekillendirilir.
Gücün en yüksek biçimi, duyguları, fikirleri, arzuları, algıları ve dolayısıyla başkalarının eylemlerini kendi lehine kontrol edebilmektir – güçsüzler farkına bile varmadan! “Bırakın kendi fikirleri olduğuna inansınlar” sloganı tarzında.
Büyük internet şirketleri bu en yüksek güç seviyesine çoktan ulaştılar. Sadece birkaç yıl içinde bu noktaya nasıl geldiler? Aslında iktidardakilerin daha önce yaptığı gibi: insanların mahremiyetini yok ettiler. Hayal edin: Siz bu makaleyi okurken yüzlerce insan etrafınızda toplanıyor, etrafınızdaki insanların, hepimizin etrafını sarıyor, omuzlarımızın üzerinden bakıyor, bizi dinliyor ve tarıyor: pazarlamacılar, psikologlar, istatistikçiler, bankacılar, sigortacılar, matematikçiler, doktorlar, acenteler ve diğerleri. Nerede olduğumuzu, içinde bulunduğumuz toplumu, sağlığımızı ve çok daha fazlasını ölçüyorlar. Çete sizi ve beni nereye gidersek gidelim takip ediyor: alışverişe, işe, tuvalete, yatağa, mesajlarımızı okuyor, konuşmalarımızı dinliyor.
Tabii ki şirketler, gizli servisler ve yetkililer üzerimize insan salmıyor. Telefonlar, bilgisayarlar, kredi, banka, müşteri, indirim ve sık uçan yolcu kartları, arabadaki GPS, gözetleme kameraları, fitness bantları, akıllı saatler, veri gözlükleri gibi giyilebilir cihazlar kullanarak kafamızın içine girip bizi izliyorlar. Beyin dalgası ölçerler ve sayıları giderek artan diğer sensörler – insan ajanların yapabileceğinden çok daha etkili bir şekilde. Düşüncelerimizi, fikirlerimizi, arzularımızı ve zihinlerimizi bu şekilde ele geçiriyorlar. Mephisto bile sadece Faust’un ruhuyla ilgileniyordu.
Bu yeni teknolojiler başka bir şeyi daha mümkün kılıyor: Araştırmacılarımız sadece şehvet, korku, cesaret ve aile duygusuna sahip olup olmadığımızı bilmekle kalmıyor, aynı zamanda bu özelliklerin miktarının ne kadar olduğunu da biliyorlar.
Değerlerimiz, duygularımız, fikirlerimiz ve hayallerimiz “veri” biçiminde ölçülebilir ve alınıp satılabilir ürünler haline geliyor.
Burada “değerler” terimi çok önemlidir: şimdiye kadar bir yandan etik ve ahlaki alandaki değerlere, diğer yandan da parasal birimlerle ölçülebilen sermaye değerlerine atıfta bulunuluyordu. Bu yeni teknolojiler sayesinde bu anlamlar birleşiyor. Dürüstlük, cesaret vb. gibi değerler – nasıl tanımlandıklarına bağlı olarak – sadece etikte değil, aynı zamanda pazarlama ve reklamcılık için değer modellerinde de artık bunlara somut bir finansal değer veya fiyat atfedilebilir.
Buradan sonra gelenleri üstteki senaryonun son bölümündeki “pazar yerinde” canlandırdım.
Maalesef o pazarda satılan sadece bizim verilerimiz ve mahremiyetimiz olmuyor. Biz insan ve şahıs olarak anlında bir fiyat etiketi ile satışa sunuluyoruz. Bedelini ödeyip bizi satın alan ise, bizden alabileceği her şeyi, yani paramızı, iş ve boş zamanımızı, görüş ve fikirlerimizi ve daha fazlasını söke söke alıyor. Bunların hepsini gerçek zamanda işlev yapabilen veri analizi, değerlendirme, ticaret ve açık arttırma yazılımları ile başarıyor.
Üstteki dijital süreç için kullandığım betimlemeler ile analog bedensel dünya arasındaki fark ise ilkinin bedensiz yani sanal gerçekleşmesidir. Bir insan bedeni aynı anda sadece bir pazarda satışa sunulabilir. Buna karşılık bizim değer yargılarımızla, duruşlarımızla, fikirlerimizle, hayal ve dileklerimizle ilgili verilerimizi biz hiç fark etmeden bile tekrar tekrar alabilirler. Buna rağmen bunların her biri bir hırsızlık suçudur.
Son olarak bu gelişmelerin en vahim tarafını belirtmek isterim: DEVLET
Dünyanın en gelişmiş, zengin ve büyük devletleri başta olmak üzere ve bir çok devlet ve kurumları bu serbest piyasa katılımcılarına hem finansal yardımlar veriyor hem de onların topladığı vatandaş verilerini satın alıyor veya belirli yasal şartların altında bu verileri ücretsiz vermeye mecbur ediyor. Yine en büyükler başta olmak üzere bir çok devlet kendi öz kurumları ile bu veri avına kendisi çıkıyor. Hem serbest piyasada gereken eğitim ve pratik deneyimi almış en iyi elemanları kendi kurumlarına transfer ediyor veya kendi yetiştirdiği uzmanları piyasadaki şirketlere “pazarlıyor”.
Acı da olsa yukarıda belirttiğim gelişme ve gerçekler daha nice nesiller boyunca bizim yaşamımızın refakatçısı kalacaktır. Sadece buna muhalif olmak veya kendini tamamen bu dijital ortamdan geri çekmek ile ne kendimize bir fayda ne de bu gelişmeye engel sağlanabileceğine inanıyorum.
Değerli okuyucular sizleri kendi görüş ve çözümlerinizi yorumlarda veya bu yazıyı okuduğunuz sosyal medyada bildirmeye davet ediyorum.
Nizamettin Karadaş
0 notes
Text
Şu gelişen teknolojide artık izlediğimiz her videoların benzerlerinin çoğunlukla karşımıza çıktığını görüyoruz değil mi, çünkü gizlilik diye bir şey kalmamış artık verilere bakılarak bizim karşımıza beynimizi ve düşüncelerimizi sömürecek şeyler çıkarıyorlar. Nası olsa insanlar aptal(!) bir şey anlamazlar bilgisiz cahil ve körler hemen manipüle edip dünya bizim olabilir düşüncesine girmişler…tek dünya devleti cinsiyetsizlik tek din dünyası hedefleriymiş. Yılda 2030 diyolar. Böyle görününce çok korkunç dimi ama bakıp izlemesi kolay. Yav he he diyosun geçiyorsun. Ya arkadaşlar insanoğlu çok ileriye gitti hayvanların genini değiştiren insana ne yapmaz. Dünyanın evrenin sırrını çözmüşler bunlar bilimde ilimde iyiler. İnsan psikolojisini sosyolojisini iyi bilen insanlar. Boşuna okuyun bir şeyler bilim cahil kalmayın dememiş atalarımız. Bilimle uğraşmak seni uyanık yapar herkesten farklı yapar. Öyle ailevi sorunlarla seni meşgul edip ruhsal sıkıntılarla bunaltarak bide üstüne dini de kullanarak insanı tamamen akıldan yoksun bırakmaya başladılar uyuyoruz. Biz hala şeyin derdindeyiz atatürkün laikliği teröristler din islam inkılaplar siyaset devlet felan filan bunlarla meşgul olalım ki onların işine bulaşmayalım. Onlar dediklerim elin gavurları gözlerini dünyayla karatmış ilerde ölüp hesaba çekilmeyeceği bilinciyle yaşamamış kendilerini akıllı zanneden insanlar. Vatan millet önemli hemde çok ama ey türk milleti senin vatanında pkk ile terörist ile uğraştıranlar asıl terörist onlardır. Baksana birbirine düşmansın siyaseti sağcı solcu dinide dinli dinsiz diye ayırmışsın gidiyorsun. Atanı töreni geleneğini unutturmuşlar yada bıktırtmışlar sana haberin yok. Sanıyosunki din kültür vs kavramlarının sorunu!! Boşuna ata sözü gelenek görenek unutma demiyor büyüklerimiz. Adamlar bizim genlerimizle sağlığımızla oynuyor vatan millet diye beynimizi uyuşturup kendi ülkemizde türksüzleşmeye başlatılıyoruz hala diyosun din siyaset din siyaset. Biraz bilim ilim bilsen bunlar olmazdı. Elinde telefon var her şeye ulaşabilirsin vesselam. Okul sana sunmazsa bu seçeneği yapay zeka ve teknoloji sunuyor işte insanlarım bir iyi yanı bu olsa gerek. İşte sevgi saygı hoş görü israf kıymet bilmek nefret beslememek anlayışlı olmamak gibi kavramlardan yoksun olursa insanoğlu sonu böyle olur. Duygusuz insandan korkmalıyız. Çünkü insanoğlu kötü bir şeyler yaratmaması için akıl ve vicdan yüklü yaratıldı. Vicdan olmadığı sürece akış devreye girerse o insandan tehlikeli mahlukat olamaz. Hırs öc alma para nefsani istekler derken herkese zararı dokunur. İşte Allah bunada çözüm yaratmıştı ama bak biz naptık. İyi duygular beslemekten korkmamalıydık veya besleyenleri yargılamamalı sahip çıkmalıydık. Ailelere naptılar bunları önemsetmeyip üstüne üstlük sevgisiz ve anlayışsız yetiştirilme ortamı yaratılınca tamamaen bozuldu insan. Ya yüce rabbim bir kez daha yüceliğini varlığını belli etmedimi. Bizde hala boş konularla zihnimizi bulandırıyoruz. Yok yaratıcı neden bunu yapıyorsa şu yapmıyorda yok kuranda şu çelişiyor bu çelişiyorda bilmem ne. Evet bunlarda araştırılmalı bilinmeli lafım ona değil ama bunlardan önce uyanık olmak lazım. Her düşündüğünün sonucuna bakarsa insan çıkmaza girer zira her şeyin açıklaması bazen mümkün olmuyor olsada akıl bazen erdiremiyor kafasına öyle olur ya hani. Ülkede ekenomoiden dinden siyasetten birbirimizi yerken biz adamlar ilmiyle bilmiyle bizi öldürmeye çalışıyor ya! Ha bide bazılarıda ölmekten de memnun bunuda yüklediler içimize ya alooo ölmek kolay mı arkadaşlar! Varlığın yok artık hesaba çekilceksin sen nereye gidiceksin nolucaksın! Bugünki metafizik uzmanlarının konusuna girmiş bu konuda bile ahiret inancını destekleyen bilim adamları var. Bazı gavurlar bilimle ilgilenip bizi bozacam derken aslında Allah ın hikmetli yarattığı şeylet öğreniyorlar. Diyorlar sonra ben buldum ben yarattım. Kardeşim bazı şeyler akıl sır ermez. Bu evren enerji ile yaratıldı. İnsanoğluna olumsuzluk veriyorlar ki kötü enerji evrene yayılıp dengeyi bozalım diye erken kıyameti getiriyorlar be! İşlerine bak kaldırım mühendisleri mübarek…
1 note
·
View note
Text
HER PRIVATE LIFE // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 7,7 Benim puanım: 8
Drama: Her Private Life (English & literal title)
Hangul: 그녀의 사생활
Director: Hong Jong-Chan
Writer: Kim Sung-Yeon (novel)
Date: 2019
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Park Min-Young, Kim Jae-Wook, Ahn Bo-Hyun, One, Kim Bo-Ra, Park Jin-Joo, Kim Mi-Kyung
Hiçbir şeyi dert etmenize gerek olmadığı pamuk şeker tadında bir dizi izledim. Yormayan, üzmeyen, gülümseten kalbinizi ısıtan bir diziydi. Sung Deok-Mi (Park Min-Young) bir müzede küratörlük yapan 30larında güzel, akıllı ve disiplinli bir kadındır. Ama özel hayatında herkesten gizli bir idolün fanatik olarak hayranı olarak mesai yapar. Cha Shi-An (One) için oluşturduğu fan sayfası internette çok popülerdir. Hiçbir konserini, etkinliğini, seyahatini kaçırmayan, paparazi gibi fotoğraf makinesi elinde her yerde onu takip eden hareketli bir yaşantısı vardır. Müzede patronu kendi kızının fan girl olması nedeni ile konuya oldukça tepkili olmasından bu kimliği gizli tutar. Ancak patronu belli nedenlerden dolayı görevi bırakınca Sung Deok-Mi’nin tesadüfen birçok kez karşılaştığı Ryan Gold (Kim Jae-Wook) yeni müdür olur. Ryan Gold bir süredir resim yapmayı bırakmış, eserlere bakma süresi eserin değerini belirleyecek kadar büyük bir sanatçıdır.
Dizinin daha başında tek hoşuma gitmeyen şeyi bende en başta söylemek istiyorum. Suratınızı gülümsetecek, hoşunuza giden bir sahne izlerken bir anda o sahneyi taraflardan birinin hayal ettiğini gösteriyorlar. Yani atıyorum, çocuk gidip kızı öpüyor, hadi canım diyorsunuz bir sonraki sahne aslında kız hayal etmiş. Bir çeşit hevesini kursağında bırakma gibi olmuş. Bunun dışında dizi ile ilgili sevmediğim hiçbir şey olmadı.
Park Min-Young ve Kim Jae-Wook bence çok yakışmışlardı. Kim Jae-Wook’u ilk defa izledim, hatta sonrasında da hiç dizisine denk gelmedim ama beni hiç rahatsız etmedi. Sanki sürekli seyrettiğim ve beğendiğim bir oyuncu gibiydi. Park Min-Young ise daha önce ve sonrasında birçok kez izlediğim bir oyuncu. Aslında oyuncuyu beğeniyorum ama bir süre önce baştan aşağı estetikli olduğunu öğrendikten sonra biraz ön yargım oluştu. Estetiğe karşı değilim ama zannedersem “My ID Gangnam Beauty” dizisindeki gibi bir değişim söz konusu olmuş. Belki o yüzden bana biraz sahte gelmeye başladı.
Dizinin en başındaki fangirl muhabbeti sonlara doğru baya azaldı. Önünde sonunda biteceğini düşünürsek, azalması normal geldi bana ama çok eğlenceli olduğu için biraz daha görseydik dedim. Gerçekten bu kadar fangirl’ü olduğun bir ünlüyle tanıştığı ve onunla zaman geçirdiğinde daha komik ve heyecanlı sahneler izlemek isterdim. Onun yerine yaşına uygun, olgun ve profesyonel sahneler izledik. O da güzeldi.
Senaryo gerçekten izleyiciyi rahatlatmak, kafasını boşaltmak, mutlu etmek için yazılmış. Gereksiz dramlar, entrikalar, ikici adamlar/kadınlar, yanlış anlaşılmalar, tripler hiç yoktu. Romantizm açısından tatmin olduğunuz, sımsıcaktık bir hikaye anlattılar. Bir noktada “çocukluktan tanışma” klişesine girip çıksalar bile uzatmadılar. Hatta inanmazsınız finalde zaman atlamasını bile o kadar naif yaptılar ki, ruhumuz duymadı.
Yan karakterlere de değineyim; herkes konu içinde güzel yer edinmişti. Kimse fazlalık gibi değildi. Ahn Bo-Hyun’u Sung Deok-Mi’nin üvey kardeşi Nam Eun-Ki rolünde izledik. Sempatik bir roldeydi, sonlara doğru daha fazla rolü olmasını isterdim. Müzenin ilk patronu Eom So-Hye rolünde Kim Sun-Young oynuyordu. Oyuncuyu bir çok yerde izledim bura da bambaşka bir karaktere can vermiş olması enteresandı. Fan girl kızı Cindy rolünde ise Kim Bo-Ra vardı. Başlarda itici gibi gelse de sonradan onu bile sevdik. Çünkü dizinin kimyası bunu gerektiriyordu. Ve en önemli kişiyi atladım. Tabi ki, dizilerin kadrolu annesi Kim Mi-Kyung! Bu dizide de Sung Deok-Mi annesi Ko Young-Sook olarak karşımıza çıkıyor. Bir süredir görmemiştik, özlemişim.
En akımda kalan sahnelerden de minik bahsedip noktalayayım yazıyı; birincisi, maalesef hayal görüyormuş sahnelerinden biri olduğu için büyük hayal kırıklığı yaşadığım bir sahneydi. Ryan, Deok-Mi’nin evine girmek zorunda kaldığından gözlerini bağladığı bir sahne vardı. Koltukta yakınlaştıkları gözleri kapalı öpüşme sahnesi aşırı romantikti. Gerçekten olmamış olması kalbimi kırdı. İkincisi, Ryan’ın fangirl muhabbetini öğrendikten sonra çok olgun karşılayıp, doğum gününde jest yaptığı sahneydi. Ve son olarak üçüncü sahne ise, Deok-Mi’nin babasının taş koleksiyonu yapmaya neden başladığını anlattığı sahneydi. Gerçekten üzücü bir hikayeydi. Bonus olarak da ikili arasındaki “senin mutluluğunu resmetmek istiyorum” şeklinde geçen diyalog romantizme damgasını vurdu.
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
#Her Private Life#kdrama#dizi#inceleme#yorum#eleştiri#Park Min-Young#Kim Jae-Wook#Ahn Bo-Hyun#Kim Bo-Ra#one#Park Jin-Joo#Kim Mi-Kyung
1 note
·
View note
Text
Daha mı iyi?!.
Daha da kötüsü adamlara varırken;adamların en sevmediği yerden ilerlemek.
“Dost “(gibi)” görün ama en çok da düşman ol!
Adamlar çok salak!
Adamlar biraz öncesinde temkinli ama beyinleri;bacak arasında..
Bacak arasında değilse bile,iki büyük yanak için vermeyecekleri yok!
Adamlar için daha mı iyi?
Bu kadar akıllı olmak yoksa adamlar için daha mı iyi onlar için akıllı olmak..
(Sadece bendim.
0 notes
Text
zevk, belirlilik, kafka
Üniversitede okurken beni soğuk soğuk terleten ilk kitap Kafka’nın Dava ile Şato kitaplarıydı. Kötücül belirsizlik en büyük korkumdu zira. Her belirsizlik araf değildir. Ancak cehennemin kapısındaki belirsizlik kötücüldür. Öyle korkuyordum ki özellikle Davayı okurken, tüm korkularıma son veren Hukuk ilminin en ana sebebinin “belirlilik” ilkesi oluyordu. Hukuktan daima zevk aldım. Hissettiğim duygunun adı tam olarak buydu: zevk.
Zevk. Evet. Hukuk sağladığı belirlilikle adalet gibi insanın en temel ihtiyaçlarından birisini sağlıyordu üstelik. Bir vatandaş bir idareye bir işi için başvurduğunda alacağı cevabın hangi şartlarda kabul edileceğini bilir ya da reddedilse dahi buna karşı hangi yollara başvuracağı hukuk içerisinde açıklanmıştır. işte bu belirlilik silsilesi hukuk okuyan sercoyu rahatlatan durumdu.
Sonra, sinyal vermeden dönen insanları gördüm. Yere tüküren insanlar. Dahası yere çöp atanlar. Hastane sırasında araya kaynamaya çalışan necip milletimizin nur yüzlü teyzeleri gördüm. Teyzelerimiz. Sayın defter tüm anlattıklarım onlar değil, biz. Biz. Ayırt etmeye gerek yok.
Sonra işe girdim. Birbiri sırtından geçinen küçük akıllı memurcuklar tanıdım. Kopyala yapıştır hakimlerle oturup çay içtim. Mahkeme odasında siyasi parti ilçe başkanlığı yapmış hakimin mv aday adaylarıyla temaslar kurup listeye girmeye çabaladığını izledim. İzledim sayın defter. Duymadım. İşitmedim. İzledim. Na bu gözlerle izledim. O zamanlar 26 yaşında acı çekmemiş süt oğlanı serco gülüp geçiyordu işte. Geçiyordu.
Sonra devletin yürütme denilen aygıtının hiç bir hukuki temele göre karar vermemesi bir yana mahkeme kararlarına bile uymadığı gerçeğiyle yüzleştim. “Bu okul müdürü eski görevine iade edilsin” demiş mahkeme ama meb ne yapmış altı ay bekledikten sonra “biz yeni yönetmelik çıkardık yeniden atayacağız” demiş. hemen akabinde tekrar dava tekrar tekrar tekrar. Hop Danıştay yönetmelik iptal demiş. Eee bizim müdür ne oldu? emekli oldu. İdari yargı boşa beş yıl uğraştı.
Ne kadar kafkaesk bir dünya değil mi? Düşün sayın defter, o karanlık koridorları düşün. Herkes çalışıyor ama iş yürümüyor. Çalışıyor ama. Sonuç ne? Adalet mi? Belirlilik mi? nedir?
Lanet yıl 2016da cezaevinde ruhumu ezen işte tam da buydu. Nerede yargılanacağız belli değil! Ortalık toz duman. Tutukluluğa itiraz dilekçeleri döşüyoruz o lanet tükenmez kalemle yazıp. Gelen ret cevapları liste halinde. Madde 100ü döşe. Altına da 50 kişilik listeyi ekle. Al sana tutukluluk kararı. La gardaş allah için söyleyin neden tutukladınız? Belli değil. Kafa yemek nedir? bu belirsizliktir. Sonra şey dediler, 9 ay sonra, pardon sende bir şey yokmuş. Dokuz ayı bir de anneme sorun bre allahsızlar.
Öhöömm. Ciddiyetimizi koruyalım. Aihm kararını okuyunca olayın ciddiyeti çıkıyor. Adamlar haliyle şaşırmış. Yani diyor sen x adlı hakimi tutuklamışsın, adam hakkında ilk delil (o da çoğu dosyada tartışılır) üç ay sonra dosyaya girmiş. Ee neden tutukladın? Anayasal koruması olan hakimi nasıl tutukladın?
Aslında bu anlattığım suçluyu korumak için değil. masumu korumak için. hukuk herkes mantığı üzerinden yürümez. Belirlilik üzerinden yürür. Belirlersin suçluyu ya da cmk madde 100 gibi kuvvetli şüpheyi oluşturacak delili bulursun tutuklarsın. Ama biz de “hele bir atalım da suçsuzsa çıkar zaten” mantığı var.
Kafkayı analım değil mi sayın defter.
“Bir köpek gibi” dedi, sanki utanç, ondan sonra da hayatta kalacaktı.
#oğlum sercan#taslaklara girişi yapılan metnin yayımlanması hakkında tesis edilen işlemin iptaline karar verilmesine...
1 note
·
View note
Text
Savcı Esra: Niye geldin?
Behzat: Sen niye ağladın?
Savcı Esra: Geçti gitti boş ver..
Behzat: Çık çık çık… Geçmedi gitmedi, sen niye ağladın?
Savcı Esra: Behzat sen akıllı bir adamsın ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun galiba.
Behzat: Hee.
Savcı Esra: Ben sana diyorum ki adamlar gelip seni alacak, gideceksin. Bu işin sonu yok! Belki senelerce tutuklu kalacaksın, ne zaman döneceğin belli değil, senin umurunda değil. Ağladım… Çünkü seninle konuşamadım. Ağladım, çünkü sen beni görmüyorsun. Ve ben seni seviyorum.
Behzat: Ama ben bunu bilmiyordum.
Savcı Esra: Bilmiyorsun… Tabi nereden bileceksin. Sen ancak birisi öldüğünde duygusal yaklaşıyorsun. Senin duygu radarına girmek için illa ölmek mi lazım Behzat?
Behzat: Yok, hayır. Yapamam ben.
Savcı Esra: Haklısın. Cesaretin olmadan ne yapacaksın ki? Hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. Herkese meydan okuyorsun ama kendi duygularından korkuyorsun. Geçmişe saplanıp kalmışsın. En büyük felaketler senin başına gelmiş dimi? En büyük acıları sen çekmişsin, ben hiçbir bok bilmiyorum ki. Acı nedir? Bilmem. Yalnızlık nedir? Bilmem. Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın…
Behzat: Hee, ne güzel söyledin. Saplantılıyım ben. Benden bir b.k olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle.
Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var! Biz de mutsuz oluruz. Ben seninle mutsuzluğa da varım.
25 notes
·
View notes
Photo
- Niye geldin?
- sen niye ağladın?
- geçti gitti boşver!
- geçmedi gitmedi, sen niye ağladın?
- behzat, sen akıllı bi adamsın. ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyosun galiba.
- haa?
- ben sana diyorum ki adamlar gelip seni alıcak. gidiceksin. bu işin sonu yok. belki senelerce tutuklu kalıcaksın. ne zaman döneceğin bellli değil, senin umrunda değil. ağladım çünkü seninle konuşamadım. ağladım çünkü sen beni görmüyosun ve ben seni seviyorum.
- ama ben bunu bunu bilmiyodum.
- bilmiyosun. tabi nerden biliceksin. sen ancak birisi öldüğünde duygusal yaklaşıyosun. senin duygu radarına girmek için ille ölmek mi lazım behzat?
- yok…yani…yapamam ben.
- haklısın. cesaretin olmadan napıcaksın ki? hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. herkese meydan okuyosun, ama kendi duygularından korkuyosun, geçmişe saplanıp kalmışsın. en büyük felaketler senin başına gelmiş di mi? en büyük acıları sen çekmişsin. ben hiç bi bok bilmiyorum ki! acı nedir bilmem, yalnızlık nedir bilmem. dünyanın ekseni kaydı behzat, oniki santim yerinden oynadı, sen bana bi santim bile yaklaşmadın. saplantılısın…
- haa. bak ne güzel söyledin, saplantılıyım ben. benden bi bok olmaz. biz senle hep kavga ederiz. mutsuz oluruz biz senle.
- mutsuz olalım, ne var? biz de mutsuz oluruz. ben seninle mutsuzluğa da varım.
Behzat Ç.
27 notes
·
View notes
Text
Gitme o güzel geceye usulca
İhtiyarlık yanmalı ve söylenmeli gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonunda,
Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye usulca
İyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
Faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.
Güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar,
Ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye usulca
Kör gözlerin gök taşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
Kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamlar da
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.
Ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
Yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
Ama gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
Dylan Thomas
4 notes
·
View notes
Text
Behzat: Sen niye ağladın?
Savcı Esra: Behzat sen akıllı bir adamsın ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun galiba.
Behzat: Hee.
Savcı Esra: Ben sana diyorum ki adamlar gelip seni alacak, gideceksin. Bu işin sonu yok! Belki senelerce tutuklu kalacaksın, ne zaman döneceğin belli değil, senin umurunda değil. Ağladım… Çünkü seninle konuşamadım. Ağladım, çünkü sen beni görmüyorsun. Ve ben seni seviyorum.
Behzat: Ama ben bunu bilmiyordum.
Savcı Esra: Bilmiyorsun… Tabi nereden bileceksin. Sen ancak birisi öldüğünde duygusal yaklaşıyorsun. Senin duygu radarına girmek için illa ölmek mi lazım Behzat?
Behzat: Yok, hayır. Yapamam ben.
Savcı Esra: Haklısın. Cesaretin olmadan ne yapacaksın ki? Hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. Herkese meydan okuyorsun ama kendi duygularından korkuyorsun. Geçmişe saplanıp kalmışsın. En büyük felaketler senin başına gelmiş dimi? En büyük acıları sen çekmişsin, ben hiç bir bok bilmiyorum ki. Acı nedir? Bilmem. Yalnızlık nedir? Bilmem. Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın…
Behzat: Hee, ne güzel söyledin. Saplantılıyım ben. Benden bir bok olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle.
Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var! Biz de mutsuz oluruz. Ben seninle mutsuzluğa da varım.
13 notes
·
View notes
Text
Gitme o güzel geceye usulca
İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında. Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonlarında,
Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye usulca. İyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
Faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında. Güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar,
Ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye usulca. Kör gözlerin göktaşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
Kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamlar da
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında. Ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
Yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
Ama gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
6 notes
·
View notes
Text
Gitme o güzel geceye usulca
İhtiyarlık yanmalı ve saçmalamalı gün kapandığında;
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
Akıllı adamlar, bilmelerine rağmen karanlığa gömüleceklerini sonlarında,
Sözleri şimşek çaktırmamış olduğu içindir ki onlar
Gitmezler o güzel geceye usulca.
İyi insanlar, son defa ellerini sallarlar, öylesine ateşli bağırarak.
Faydasız işleri, yeşil bir koyda dans ediyor olabilir ama onlar da,
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.
Güneşi uçarken yakalamış olan vahşi insanlar,
Ve öğrenen, çok geç, yas tuttuklarını onun yolunda,
Gitmezler o güzel geceye usulca.
Kör gözlerin göktaşı gibi alevlenip ve şenlenmesini
Kör eden bir görme gücüyle gören ağır hasta adamlar da
Öfkelenirler, öfkelenirler ışığın ölümünün karşısında.
Ve sen, benim babam, hüzünlü tepede, orada
Yalvarırım, lanetle ve kutsa beni şimdi acımasız göz yaşlarınla.
Ama gitme o güzel geceye usulca.
Öfkelen, öfkelen ışığın ölümünün karşısında.
Dylan Thomas
1 note
·
View note
Audio
Savcı Esra: Niye geldin? Behzat: Sen niye ağladın? Savcı Esra: Geçti gitti boş ver.. Behzat: Çık çık çık… Geçmedi gitmedi, sen niye ağladın? Savcı Esra: Behzat sen akıllı bir adamsın ama konu kadınlara gelince biraz salaklaşıyorsun galiba. Behzat: Hee. Savcı Esra: Ben sana diyorum ki adamlar gelip seni alacak, gideceksin. Bu işin sonu yok! Belki senelerce tutuklu kalacaksın, ne zaman döneceğin belli değil, senin umurunda değil. Ağladım… Çünkü seninle konuşamadım. Ağladım, çünkü sen beni görmüyorsun. Ve ben seni seviyorum. Behzat: Ama ben bunu bilmiyordum. Savcı Esra: Bilmiyorsun… Tabi nereden bileceksin. Sen ancak birisi öldüğünde duygusal yaklaşıyorsun. Senin duygu radarına girmek için illa ölmek mi lazım Behzat? Behzat: Yok, hayır. Yapamam ben. Savcı Esra: Haklısın. Cesaretin olmadan ne yapacaksın ki? Hayatımda tanıdığım en korkak adamsın. Herkese meydan okuyorsun ama kendi duygularından korkuyorsun. Geçmişe saplanıp kalmışsın. En büyük felaketler senin başına gelmiş dimi? En büyük acıları sen çekmişsin, ben hiç bir bok bilmiyorum ki. Acı nedir? Bilmem. Yalnızlık nedir? Bilmem. Dünyanın ekseni kaydı Behzat, 12 cm yerinden oynadı sen bana 1 cm bile yaklaşmadın! Saplantılısın… Behzat: Hee, ne güzel söyledin. Saplantılıyım ben. Benden bir bok olmaz, biz seninle hep kavga ederiz, mutsuz oluruz biz seninle. Savcı Esra: Mutsuz olalım, ne var! Biz de mutsuz oluruz. Ben seninle mutsuzluğa da varım.
18 notes
·
View notes
Text
Doping Hafızayı merak edenlere
Öncelikle 99luyum.Ve 3 sene evvel üniversite okumama kararı almış biriydim.Yine bazı sebeplerim olmasa gerçekten okumayı istemezdim.Sorsalar hala istemiyorum ama bazı sebeplerden dolayı bu kararı daha 2-3 ay olmamıştır alalı.Herneyse ben 3 sene evvelde doping hafızanın edebiyat ve tarih paketini almıştım.Ve o zaman bazı eksiklikleri olmasına rağmen paketten acayip memnundum.Sonra okumama kararı alınca bırakmıştım tabi çalışmaya.Bu senede TYT Tüm dersler ve AYT Sözel paketini aldım.Ama 2021 paketini aldım arkadaşlar ben 2021 e gireceğim .O yüzden biraz fiyat bu seneki pakete göre daha pahalı oluyor ama bence hiç sorun değil.Verdiğiniz fiyata sonuna kadar değiyor.Kenarda köşede birikmişiniz varsa hiç çekinmeden verin derim.Bilgisayarda ve telefonumda kullanıyorum paketi ve şu ana kadar bir sorun çıkmadı.Sizin zar zor ezberlediğiniz ve anlamakta vaktinizin çok geçtiği konuları doping hafızada 1 videoda anladığınız ve eksiksiz ezberlediğiniz oluyor. Ve üstelik aklınızdan uzun süre çıkmıyor.Çıksa bile videoyu açıp izlemeden videodaki karikatür benzeri çizgi resimlere sadece bakmanız üstüne güzel bir tekrar gibi oluyor tekrardan hatırlıyorsunuz.Paketin içinde soru bankası ve akıllı test panelleri bulunuyor.Not edebileceğiniz yer var.Ve hafıza teknikleriyle anlatıldığı için sıkılmadan çizgi film izler gibi ders izliyorsunuz.Şöyle bir yoruma denk geldiğimde hak vermiştim: Kurgular çok saçma diyen birine ,başka birisi ‘’Saçma olduğu için akılda kalıyor zaten ‘’ yazmış birisi.Gerçekten öyle arada bazen gerçekten yok artık dediğiniz güldüğünüz videolar çok oluyor.Sözel kısmında çok başarılılar öncelikle onu söyleyeyim bir sözelci olarak.Sayısala bakmadım ama tyt kısmında sayısalda olduğu için biyolojiye öylesine merakımdan dolayı bakmıştım(yıllar önce alakamı kestiğim biyolojiye) o kadar hoş bir anlatımı var ki.Gerçekten ayrıntılı hazırlayıp her bir konuya önem vererek hazırlamışlar.Özellikle bu adamlar edebiyatta çok başarılılar.Ben şu ana kadar youtubeden hiç edebiyat dersi izlemedim doping aldığımdan beri.
Velhasılı kelam: çok kısa bir şekilde konu tekrarı yapıp akılda çok uzun bir şekilde kalıcı olsun istiyorsanız ve diğer yerlere bakmaya gerek kalmadan youtube gibi mesela.Doping hafızayı kesinlikle öneriyorum.Ben 3 senedir kitap kapağı açmamış birisiyim.Ve o kadar paslanmış bilgilerim olduğu halde bu cümleleri kuruyorum.Gönül rahatlığı ile alabilirsiniz.
Ödeme gibi şeylere gelince onları zaten sitelerinde veriyorlar ve watsapp hatlarından mesaj attığınızda size tüm bilgileri mesaj yoluyla da atıyorlar.Ve ayrıca mesela siz tyt yi günde kaç saat çözerek bitirebileceğinizi web sitesinden hesaplayabiliyorsunuz.İster havaleyle isterseniz bankadan veyahutta internetten ödeyebiliyorsunuz.Ben ptt den havale eft yoluyla peşin ödeme yaptım bana 200 tl civarı küçük bir indirim yaptılar. Böyle küçük hoş yardımları da oluyor.Ve teknik destek hatları da çok ilgili.Size telefonları açıyor gayet düzgün ve ilgili cevap veriyorlar.Küçük bir uyarı : Videoları asla bilgisayarınıza kaydedemezsiniz küçük bir girişimde bulunacak olursanız hemen tespit ediyorlar.Yani etrafınıza yaymaya da kalkarsanız büyük bir para cezası yiyebilirsiniz arkadaşlar benden söylemesi.Allah muhafaza.
Aa unutmadan paketin içinde rehberlik videoları da var.Arayabileceğiniz sorabileceğiniz tüm soruları içeren hoş bir rehberlik ve motivasyon sistemi de var içinde.
#Doping Hafıza#2021#Doping#Hafıza Teknikleri#HAFIZA TEKNİKLERİ#eğitim#yks#kpss#tyt#rochelle aytes#matematyka#türkçe#edebiyat#ayt edebiyat#sözel#tarih#coğrafya#mantık#sosyoloji#biyoloji#felsefe#öğretim#pc#telefon#hızlı eğitim#motivasyon#rehberlik
2 notes
·
View notes
Text
Değirmen – Sabahattin Ali – YKY 6. Baskı - Alıntılar
Okuduğum ilk Sabahattin Ali öykü kitabı... Bir şey söyleyebilmek haddimeymiş gibi gelmiyor. Kitabı Hamburg Merkez Kütüphanesi’nde bulmanın sevinci, kitabı okuduktan sonra ikiye katlandı. Çünkü edebiyatımızın alalede yazarlar tarafından değil de Sabahattin Ali gibi gerçek bir yazar tarafından temsil edilip tanıtılıyor olması içimi rahatlattı. Bugünün okurlarına dili biraz ağır gelebilir, bununla birlikte yeni kelimeler öğrenebilmek, betimlemelerin tadına varabilmek için muhteşem bir kitap. Bu kitapla beraber, Kürk Mantolu Madonna ve İçimizdeki Şeytan kitaplarıyla yazarlığına hayran olduğunuz Sabahattin Ali’nin toplumu tanıma ve tanımlama konusundaki benzersiz yeteneğine de hayran kalacaksınız. - hbasarik
Fakat herhalde ikinci bir aşka atlamak, senin için o kadar güç olmamıştır. İnsan evvela kendi kendisinden utanır gibi olur ama, bilir misin, bizim en büyük marifetimiz nefsimizden beraat kararı almaktır. Vicdan azabı dedikleri şey, ancak bir hafta sürer. Ondan sonra en aşağılık katil bile yaptığı iş için kafi mazeretler tedarik etmiştir.
Siz sevemezsiniz adaşım, siz şehirde yaşayanlar ve köyde yaşayanlar; siz, birisine itaat eden ve birine emredenler; siz, birisinden korkan ve birisini tehdit edenler... Siz sevemezsiniz. Sevmeyi yalnız biz biliriz... Bizler: Batı rüzgarı kadar serbest dolaşan ve kendimizden başka Allah tanımayan biz Çingeneler. -14
Bilir misin adaşım, bu köylüler tavuk ve oğlak çaldığımızı söyleyerek bizden şikayet ettikleri halde bizi gene severler. -16 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------
Aptalların tahakkümüne, günahsızların cezalanmasına; faziletin susmasına ve ihtirasların gürültüsüne, hikmet ehlinin tahrik edildiğine ve nadanların alkışlandığına şahit oldu. – 29
Ayrı, her şeyden, herkesten ayrı ve uzak kalmak, yalnız kendisini dinlemek, kendi düşünebileceği gibi düşünmek istiyordu. Sakız gibi çiğnenmiş güzelliklerden, bir dua kadar çok tekrar edilmiş yeni fikirlerden eser bulunmayan bu çölde hiçlik ve ... güzellik hüküm sürüyordu: Ne canlı kumları ne güneşin ve ayın bakışlarından saklayan münasebetsiz bir ağaç, ne durmadan sızan bir yara gibi etrafını kirleten bir su, ne de üzerinde şairlerin zevzeklik edebilecekleri bir çiçek görülüyordu. Ve işte burası güzeldi. -31
Çöl ve deniz hemen hemen aynı şeylerdi: Her ikisinde de aynı büyüklük, aynı ağırbaşlı sessizlik veya aynı heybetli ve derin bağırmalar... Ve denizde de, küçük, minimini, sinirlendirici teferruat yoktu. İnsan orada yalnız renkten renge giren su damlaları ve devlere benzeyen bir mahlukun yavruları gibi birbirleriyle oynaşan hoyrat dalgalar görebilirdi... Sonra bitmez tükenmez bir genişlikle karanl��k ve sıkı bir derinlik... Ve bütün bunlar onu manasız bir tecessüse değil, düşünmeye sevk ederlerdi.
Her şeyi hayattan uzaklaştıran, hiçbir zaman yenilmeyen dehşetli bir kudretleri olduğu halde, mütevazı ve kibardılar. Ne gururdan doğan bir süs, ne kendini beğenmeyi gösteren bir ses...
Ve genç şair iki sene dünyayı rastgele dolaştı. Bu sefer gördüğü şeyler onu hayretten hayrete düşürüyordu. Halbuki değişen hiçbir şey değil, sadece kendi görüşüydü.
Evvelce fazilet diye baktığı şeylerin birer merasim ve gösterişten ibaret olduğunu ve asıl iyiliğe yalnız ahlak münakaşalarında veya akıllı nasihatlarda rastlanabildiğini, namuslu olabilmek için başkalarının namusuna dil uzatmanın, kirlenmeden yükselebilmke için temiz alınlara basarak çımanın yeter olduğunu ve daha buna benzer bir çok şeyleri gördükçe şaşkınlığı büsbütün artıyordu. -33*34 ----------
Yalnız her ikisinin de içinden gizliden gizliye büyüyen bir korku vardı: Bir gün gelip ayrılmak korkusu. Hiçbirisi bu korkusunu öteskine söylemeye cesaret edemiyordu. Kim bilir, belki öbürünün yanlış anlayacağından çekiniyordu. (Çünkü içten duyulan şeyler hep yanlış anlaşılır.) – 40
Çünkü azlıkta kalanlar çok olanlara nedense tepeden bakarlar. -41 ---------------------------------------------
‘Pek mi korktun?’ diyordu. ‘Niçin, niçin korkuyorsun? Senden, yani hayattan büsbütün ayrı bir şey diye mi? Fakat bu aptallıktır. Onun bizden farkı, bizim ondan farkımız nedir ki? Hiç... Bak, eğil de bak... Bu dişler yok mu, bu muntazam dişler, onların arasından, şimdi bizim konuştuğumuz şeylere benzemeyen ne tatlı sözler çıkardı bilsen... Düşünüyor muusn ki, bakmaya tiksindiğin bu dişleri görebilmek için onun tebessüm etmesi nasıl sabırsızlıkla beklenirdi!... Tahmin edebilir misin ki, boğazına dolanarak seni boğacakmış gibi korktuğun bu saçların güneş altınde ne hayat dolu parlayışları vardı.
Hem bu kadın benimdi. Şu ellerim, şu sana laf söyleyen ağzım nasıl benimse o da öyle benimdi. Fakat biliyor musun, kollarımın arasından sıyrılıvermesi ne kolay oldu... Onunla aramızda hiçbir mesafe yoktur. Bizim onun haline geçivermemiz için bir sebep bile lazım değil; ve bu iskelet bize o kadar yakındır ki, ondan korkmak için ancak bir insan kadar kör ve düşüncesiz olmalıdır.’ 55-56
Ve alevi o kadar beyaz, o kadar hayat doluydu ki, yanacağı müddeti sonsuzlukla ifade etmek, onun ömrünü kısaltmak olurdu.
İsteklerime varabilmek için dış dünya ile bağlarımı azaltmak lazım geldiğini seziyordum. Vücudumdaki her yıkılış, kafamda yeni bir parlaklığa yol açıyor. -59
Ey, her tarafımdan yavaş yavaş çekilen hayat, yalnız kafama ve gözlerime birik! -60------------------------
Kitaplar yeni tanıdıklarına karşı çok ketum olurlar. -65
Kitapları bir kadın gibi sevenler, yalnız bekar odalarının azabını daha az duyarlar. Ellerinde bir kitapla beraber yattıkları, başuçlarındaki lambayı yaktıkları zaman, bahtiyar bir evlilik hayatının daima tekrar edilem saadetini hissederler. Kitaplarla zifafa girmesini bilen adam, beşerliğinden kurtulmaya başlamıştır.
Fena bir zamanımda bana her haltı ettirebilir. Kadın etimin, kemiğimin, kanımın ve muhayyilemin müthiş bir ihtiyacıdır. Buna mağlup olmak bir hayvanlık, bunu inkar etmek daha büyük bir hayvanlıktır. *66 ------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Uzun seyahatlerin ve karanlık bir istikbalin verdiği tabii bir filozofluk, haddinden fazla çalışmanın verdiği lakayt bir dürüslük ve ahlaklılık, onun hayatını idare ediyordu. -75
O zaman birden bire farkına vardı ki, kendisini ve arkadaşlaırnı, hatta bütün kendisine benzeyenleri bir hareketten, bir kabarıştan meneden bu ‘tesadüfe inanma’dır. Çünkü öyle anlar olur ki, insan, çok cüretli denebilecek şeylere bile kalkar, hiç akranı olmayanlara bile hücum eder; fakat hücum edeceği şeyin yalnız bir fikir, görünmez bir kuvvet, bir ‘tesadüf’ olması, onu yerinde oturmaya mecbur eder... -77 ---------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Öyle adamlar vardır ki, haysiyet, şeref gibi kayıtlara aşina olmadıkları halde, gurur ve nahvetlerine dokunulur, acizleri yüzlerine çarpılırsa kendilerini kaybedecek kadar hiddetlenirler. -134
12 notes
·
View notes
Text
Personal Coach (Kişisel Antrenör) Nasıl Seçilir?
Eğer bir eğitmen ile anlaşmak istiyorsanız veya işinizde iyi olmak isteyen bir eğitmen iseniz, bu yazımı okumalısınız. Doğru zihniyete sahip olur, doğru soruları sorarsanız, doğru seçimi yapabilirsiniz.
Bir kişisel antrenör ile anlaşmak, sadece spor salonuna girmek ve o anda kiminle diyalog kurduysanız onunla çalışmayı düşünmekle başlamamalı. Kim ile anlaştığınızı ve bu anlaşmayı neden yaptığınızı ayırt edebiliyor olmalısınız. Çünkü bu sizin paranız, vücudunuz ve sağlığınız! Eğer işin ön yüzü hakkında bilgi sahibi değilseniz, birlikte çalıştığınız kişilerden sonuç alma şansınız yoktur. İzninizle, iyi bir antrenörün nasıl tanımlanacağına dair birkaç efsaneyi söndüreceğim. Böylece, biriyle tanışırken sormanız gereken soruları bilecek, nitelikleri fark edebilecek ve ziyan olmayacaksınız.
Fit / Kaslı / İnce Antrenör Daha İyi Bir Seçim mi?
En inatçı antrenman mitlerinden biri spor salonundaki en büyük, en güçlü adamların veya en zayıf kadınların en nitelikli, akıllı, güvenli eğitim tavsiyesini verebileceğini düşünmek. Bazen evet, ama çoğu zaman kesinlikle hayır. Bir eğitmenin güvenilir teknik bilgi kaynağına sahip olmak için kişisel olarak belli bir başarı seviyesine ulaşmış olmasını gerekli görmek her zaman doğru sonuç vermeyebilir. Kanıt için profesyonel sporculara ve eğitmenlerine bakmanız yeterli. En iyi oyuncuların birçoğu korkunç antrenörler haline gelirken, oyunu hiç oynamış olan diğerleri, birçok sporcunun potansiyellerini gerçekleştirmelerine yardımcı olacak birinci sınıf antrenörlere dönüştü.
Peki, bu yetenekli olmayan antrenörler yıldız oyuncuların sahip olmadığı neye sahipti? İlk olarak, oyunun teknik ve taktik yönleri hakkında derin bir bilgi. İkincisi, bu bilgiyi sporcuların yararlarına kullanabilecekleri şekilde basitleştirmek ve iletmek için yetenek ve isteklilik. Aynı şey biz eğitmenler için de söylenebilir.
Michael Jordan'ın antrenörlerinden neredeyse hiçbiri basketbol oynamak hususunda iyi değildi; ama onun potansiyelini bulmasına ve gerçekleştirmesine yardım edebildiler. Bu erkek üyelerin kadın eğitmenler ile sonuca gidemeyeceklerini düşünmeleri ile de doğru orantılı. Sizinle aynı cinsiyetten biriyle eğitimin duygusal ve psikolojik yönlerinden faydalanabilirsiniz elbette; ancak yetkili bir eğitmen her ikisi için de doğru antrenman bölümü ile ilgilenir.
İkincisi, bu büyük, kaslı adamlar ya da zayıf kadınların çoğu teknik bilgilerinden değil iradelerinden ve bazı basit yöntemlerden nasiplenerek iyi görünürler. Çoğu, spor salonlarını ikinci evi yapacak ve mutfak hayatlarını son derece askeri disiplinle organize edecek kadar obsesyon geliştirmiş kişilerdir. Bu, eğitim ve diyetin yaşam tarzı ve disiplini konusunda size büyük bir kaynak yaratabilir, ancak hedeflerinize, yeteneklerinize ve tıbbi geçmişinize dayanarak kişiselleştirilmiş bir program yazabilecekleri anlamına gelmez. Yani kişisel başarı genel başarı yaratacak anlamına gelmez.
Bir Eğitmeni Müşterilerinin Görünüşüne Göre Yargılamalı mıyım?
Normal bir spor salonu ortamında, kesinlikle hayır! Gerçek şu ki, çoğu eğitmenin birlikte çalıştığı müşteriler, sadece eğlence amaçlı egzersiz yapıyor. Spor salonu sohbetlerini, vakit geçirmeyi, kötü bir günün negatifliğini bench’te bırakmayı istiyor. Bu üyeler genelde; “Ben bu şekilde antrenman yapmayı sevmiyorum, bana fonksiyonel çalıştırma, beni hoplatma, zıplatma” gibi eğitmene işini öğreten cümleler ya da “Ben öyle dengeli ve kaliteli beslenmekle ilgilenmiyorum, yediğimi ve içtiğimi kafaya takmayayım, vicdanım rahatlasın yeter” gibi isteksiz cümleler peşindedirler.
Bu iki durumda, eğitmenin çabasını sözde sonuçlara çevirir, eğer eğitmen öğrenci seçmiyorsa tabi ki. İşte, bu yüzden üyelerin başarı yakalayamaması, eğitmenin iyi bir iş yapmadığı anlamına gelmez. Başka bir deyişle, yalnızca bir veya iki haftada bir antrenörle çalışıp, sonra eve gidip beş gün gıdasız kalmış gibi yemek yiyip, geri kalan zamanlarında hiçbir şey yapmayan ve haliyle ciddi fiziksel değişiklikler gözlemlenemeyen biri için antrenörü suçlayamazsınız. Kaldı ki yüzde 80 yetkin fitness uzmanı (sizinkiler de dahil), geldiği günden çok da farklı görünmeyen veya kaldırdığı ağırlık sayılarında başlama zamanlarına kıyasla etkileyici artışlar yaşamamış, ama uzun vadeli öğrencilere sahiptir. Bu kesinlikle eğitmeni başarısız yapmaz!
Beni Ciddi Sonuçlara Doğru Çekmek Konusunda Fazla Motive Bir Eğitmen mi Seçmeliyim?
Çoğu eğitmene göre fizik veya performans ölçütlerine özel bir odaklanma ile antreman yapmıyorsan, spor salonunda zamanını boşa harcıyorsundur. Bana kalırsa bu abartılı bir idealizm ve bir tık elitist bir düşünce. Çünkü bu yaklaşım, düzenli egzersizin ve kuvvet antrenmanlarının kanıtlanmış fiziksel ve zihinsel sağlık yararlarını görmezden geliyor.
Bunların bazıları şöyle:
Keyifli ruh hali
Düzenlenmiş uyku
Kemik kitlesinin korunması
Daha enerjik hissetme vb.
Kafası karışık birçok eğitmen, fitness ve sağlık için egzersiz yapan bu insanlara bakıyor ve bu insanların "vasat" olmaktan memnun olduklarını söyleyerek onların motivasyonunu etkiliyor. Bu, tüm yaşamlarını spor salonlarına ve yiyeceklerine göre organize etmekle ilgilenmeyenlerin yetersiz kaldığı ve bu saçmalıklara takıntılı olanların bir şekilde üstün olacağına inanmak anlamına gelir.
Bu eğitmenler, egzersizin etkileyici deadlift rakamlarına ulaşmak ya da trapezlere kat çıkmakla ilgili olmadığını anlamak konusunda sıkıntı yaşadıkları için üyelerini de hiçbir zaman anlayamayacaklardır.
Egzersiz, teknolojinin bizi getirdiği bu durağan hayat içerisinde aktif kalabilmek, fiziksel ve ruhsal zorlukların üstesinden gelebilecek potansiyele sahip olmak, kaliteli yaşlanmak ve tüm bunları keyifle yapmak demektir.
Bunlar, kişisel eğitmenlerin teşvik etmesi ve kolaylaştırmaktan gurur duyması gereken saygın ve makul hedeflerdir.
İyi Bir Kişisel Antrenör Ne Yapar?
Buraya kadar okuduklarınızı düşündüğünüzde; bir kişisel antrenörün en büyük sorumluluğunun insanları egzersiz yapmaları için motive etmek ve ilham vermek olduğunu iddia etmemi bekleyebilirsiniz. Bununla birlikte, güvenilir bir kişiliğe sahip olmak, iyi bir kişisel antrenör olduğunuzu kanıtlayan şeyin sadece küçük bir kısmı. Sonuçta, bu iş sadece insanları nasıl motive ettiğinizle ilgili değil, aynı zamanda onları en başta ne yapmak için motive ettiğinizle de ilgili. Basitçe söylemek gerekirse, bir spor profesyoneli bir egzersiz reçete uzmanıdır (olması gerekiyor). Bunu biraz açalım.
Birçok insan ve birçok spor profesyoneli de dahil çok çeşitli egzersiz varyasyonlarını bilmek ve doğru formda nasıl uygulanacağını aktarabilmek harika bir kişisel antrenör için olmazsa olmazdır. Evet, bu unsurlar kesinlikle işin bir parçası, ancak profesyonel olarak masaya getirebildiğiniz tek şey buysa sizi günlük antreman meraklılarından ayıran hiçbir şey yok demektir. Videolardan, web sitelerinden, dergilerden ve kitaplardan birkaç alıştırma yapmayı ezberlemek de yeter. Daha fazla uzmanlığa sahip olmalısınız:
Egzersizlerin bireyselleştirilmesi
Doğru formda uygulanması
Egzersizlerin organizasyonu ve önceliklendirilmesi...
Başka bir deyişle, harika bir antrenörü harika olmayan bir antrenörden veya harika bir antrenörü egzersiz meraklılarından ayıran şey şudur:
Bir müşterinin kişisel yeteneğine, fizyolojik çerçevesine, tıbbi profiline vb. dayanarak ne yapmaması gerektiğini bilmek. Nasıl yarar sağlayabileceğini, bireyi nasıl antrenmanda tutacağını bilen program tasarımı ile özel uyarlamalar elde etmek. Bir eğitmen bunu sadece hazırladığı programların ilke ve biyomekaniğini üyede gözlemleyerek öğrenebilir. Neyin işe yarayıp yaramadığının farkında olmalı ve gördüklerinden bir şeyler öğrenerek programlama üzerinde daha uzun saatler harcamalıdır.
Eğitim trendleri de giyim stilleri gibi gelir ve gider; ancak iyi bir kişisel antrenör, bugün de 10, 20, 50 ve 100 yıl sonra da aynı kaliteye sahip olacaktır. Çünkü vücut ve biyomekaniği değişmez, modası asla geçmez.
Eğitimcimin Uzman Olduğunu Nasıl Anlarım?
Kolay: Onlara doğru soruları sorun! Ama bunu yapmadan önce, bir uzman olmanın ne demek olduğunu tartışalım. Ne kadar bildiğinden ziyade ne kadar öğrenmeye hevesli olduğunu, eğitimlerine ve kendine yeni prensipler katmak hususunda ne kadar kararlı olduklarını sorgulayın.
Fitness uzmanları, sürekli eğitimlerine devam etme konusundaki ilgi ve çabalarına dayanarak genellikle üç kademeye ayrılır.
Kademe 1: Bu katman en büyük eğitmen popülasyonunu içerir. Bu eğitmenler bilgilerinin çoğunu fitness fenomenlerinden öğrenir.
Bu çevrede yer alan eğitimciler genellikle sertifikalarını güncel tutmanın en hızlı ve en kolay yöntemini bulur. Ayrıca, müşterilerini "zorlamak" için kullanabilecekleri yeni, trend egzersizler ve egzersiz fikirleri kazmaya meyillidirler
Yani bu katman, müşterilerin hedeflerine ulaşmalarına yardımcı olmak için daha iyi ve daha etkili yollara öncelik vermek yerine, eğitim zamanlarının ve paralarının çoğunu, yalnızca kendi eğitim hedefleriyle uyumlu eğitim kavramları ve teknikleri hakkında bilgi edinmek için harcayan spor profesyonelleridir. Yani her anlamda üyeleri için değil de kendileri için emek verirler! Üyeden sonuç almaktan ziyade üyeyi oyalayıp para kazanmak tek hedeftir.
Katman 2: Bu kategorideki eğitmenler, devam eden eğitimleri için önceki kategoriden daha fazla zaman, enerji ve kaynak harcarlar. Bu nedenle, kendi alanında neyin uygun olduğu konusunda daha iyi bir fikir sahibi olma eğilimindedirler ve bilimsel olarak kurulan eğitim sistemlerinin güvenilir kaynaklarını bilirler.
Bu eğitmenler çoğu zaman canlı etkinliklere katılır ve yalnızca sertifikalar için değil, edindikleri bilgileri uygulayabilecekleri, pratik edecekleri ürünleri satın almak için de çalışırlar. Boş zamanlarında, genellikle eğitimle ilgili çok çeşitli kitaplar, makaleler, bloglar ve araştırma çalışmaları okurlar.
Katman 3: Bunlar, sadece sürekli eğitimlerine devam etmeye kararlı ve tutkulu nadir eğitmenler olmalarından öte, buna takıntılı durumdadırlar. Boş zamanlarının neredeyse tamamını ve kazandıkları gelirin çoğunu devam eden eğitimlerine ayırırlar. Sürekli makale ve araştırma okumak, kitap, video online kurslar gibi ürünleri satın almak ve birçok etkinliğe katılmak onlar için olmazsa olmazdır. Bu çalışmak istediğiniz türden bir antrenördür!
Ne yazık ki, bu kategori, eğitmen popülasyonunun önceki kategorilerden çok daha küçük bir kısmını kapsar.
Bu antrenörlerinin spor salonundaki en güçlü, en fit veya en ince insanlar olmadığını belirtmek önemli. Kesinlikle antrenmanlarını ve beslenmelerini ihmal etmeseler bile bu üst düzey eğitmenler, eğitimin teknik ve öğretici yönlerine odaklanmak için çok daha fazla zaman harcıyorlar. Diğer insanlara güvenilir tavsiyeler vermek için nitelikli olmak, görünürde nitelikli olmaktan çok daha önemli.
Hangi Soruları Sormalıyım?
Neredeyse bütün eğitmenler, insanlara yardım etme tutkusunu paylaşır, ancak bu tutku tek başına onları yetenekli bir eğitmen yapmaz. Bu beceri sürekli eğitimden ve kendilerini zanaatlarını geliştirmeye ve rafine etmeye adamışlıktan geliyor.
Sorular sorun, ama cevaplarına dikkat edin ve onların bir spor profesyoneli olarak rolleri konusunda ne kadar ciddi olduklarını gözlemleyebilin.
Bilgilerinizin çoğunu nereden alıyorsunuz?
Ne sıklıkta eğitimlere katılıyorsunuz?
Haftada kaç saatinizi müşterileriniz için programlama yapmaya ayırıyorsunuz?
En son hangi eğitimi aldınız?
Bundan sonra ne yapmayı planlıyorsunuz?
Amacıma ulaşmanın en iyi yolu sizce ne, kısaca anlatabilir misiniz?
Hedefime ulaşmama yardımcı olmak için neden yönteminiz diğer spor eğitmenlerinin yöntemlerinden daha iyi?
Çalıştığınız herkes için aynı temel eğitim yöntemini kullanıyor musunuz?
Hedefleri benim ile benzer başkalarıyla (benzer yaş, cinsiyet, vücut tipi, tıbbi geçmiş vb.) birlikte çalıştınız mı?
Eğer öyleyse, onlarla sizinle çalışma konusundaki deneyimleri hakkında konuşabilir ve ne bekleyeceğimi öğrenebilir miyim?
Bu tür kişisel soruları sormak cesaret verici olabilir. Bu iyi. Bir eğitmenle ilişkinize eşit bir saygı ve açıklık duygusuyla başlayın; her iki taraf da faydalanacaktır. Onlardan öğreneceksiniz, sizden de öğrenecekler - doğru, yapacaklar - ve iki taraf da öncekinden daha iyi bir yerde kalacak.
Ve ne yapın edin, profesyonel bir antrenörün işini iyi yapmasına izin verin.
Siz bugüne kadar yanlış yaptıysanız, o bu yanlışı düzeltmek için burada unutmayın.
Eğlenmek önemli ama hakkı verilmiş, sağlıklı bir beden çok daha önemli.
#sağlık#sağlıklı beslenme#sağlıklıyaşam#sağlıklızayıflama#health#Health & Fitness#healthylifestyle#personaltrainer#kişiselgelişim#personal coaching
3 notes
·
View notes